Bugün size psikolojinin en az bilinen alt alanlarından biri olan havacılık psikolojisinden bahsetmek istiyorum. Psikoloji insanın olduğu her yerde vardır. Bir hava aracı da ne kadar gelişmiş olursa olsun neticede onu üreten, kontrolünü sağlayan ve bakımını yapan da insanlar olduğu için havacılığı psikolojiden ayıramayız. Gelin hep birlikte bu ilişkiyi inceleyelim.
Uçmak, her zaman insanları heyecanlandırmıştır. Bu yüzden uçaklar icat edilmiştir. I. Dünya Savaşı’nda havacılığın aktif bir konumda olması nedeniyle uçaklara ve onun kontrolünü sağlayan pilotlara da ilgi giderek artmıştır. Pilotlar, sadece uçağı uçurmakla kalmayıp aynı zamanda o uçuşun güvenli bir şekilde sürdürülmesinden de sorumludurlar. Ancak her ne kadar teknik önlemler alınırsa alınsın kazalar kaçınılmaz olmuştur. Özellikle uçak kazalarının yarısından fazlasının pilotların hatalarından kaynaklı olduğu tespit edildikten sonra mesleğin sadece teknik yönü değil psikolojik yönü de önem kazanmıştır. Red Baron olarak bilinen II. Dünya Savaşı’nın efsane Alman pilotu Baron Manfred Von Richtofen’ın şu sözleri araştırmaları destekler niteliktedir: ‘Kutu (uçak) çok önemli değildir; başarıyı onun içine oturtacağınız kişi getirir.’ (Çetingüç, 2016, s. 134). Bunun etkileri işe alım sürecinde görülmektedir. Mesleğe yeni başlayacak pilotlara teknik yeterliliğin yanında strese dayanıklılığı, kişilik profillerini, iletişim ve liderlik becerilerini ölçen bir dizi ruhsal performans testleri uygulanmıştır.
Ancak bununla da bitmemiştir. İşe alım sürecinden sonra her meslekte olduğu gibi bu meslekte de çeşitli problemler görülmüştür. Pilotların iş yükü fazlalığı, sorunlu çalışanlar ve yolcular, kişisel problemleri (ailevi sorunlar, bedensel rahatsızlıklar vs.) onları depresyon, kaygı, panik bozukluğu gibi hastalıklara itmiştir. Depresyon, pilotun mesleğine ilgisini ve mesleki motivasyonunu azaltıp başarısını düşürebilirken; kaygı, stres anında karar vermeyi zorlaştırabilir. Hatta durum bazen o kadar kötü bir evreye gelmiştir ki pek çok uçak kazasının pilotların intiharı olduğu tespit edilmiştir. Örneğin Mart 2015’te, Germanwings pilotu Andreas Lubitz kasıtlı olarak bir yolcu jetini Fransız Alp’lerine çarptı ve uçaktaki 150 kişinin hepsini öldürdü. Soruşturma, 27 yaşındaki pilotun klinik depresyon nedeniyle tedavi gördüğünü ortaya koydu.

2015 yılındaki Andreas Lubitz adlı pilotun kasıtlı olarak düşürdüğü uçak [5]
Örnekten de görüldüğü gibi pilotların psikolojik iyi oluş hali çok önemli ve gereklidir. Bu gibi nedenlerle birlikte havacılık psikolojisine önem giderek artmıştır. Dünyada ve ülkemizdeki gelişmelere bakacak olursak, 1949 yılında Ohio Devlet Üniversitesi’nde havacılık psikoloji Laboratuvarı kurulmasıyla Havacılık Psikolojisinin akademiye girmiş olduğunu görüyoruz. Ardından 1956’da dokuz kişiden oluşan bir grup havacılık psikoloğu Avrupa’da Batı Avrupa Havacılık Psikologları Derneği’ni (WEAAP) kurmuşlardır. WEAAP havacılık psikologları, havacılık eğitim adaylarını ve pilotları genel davranışlarındaki klinik faktörlere bakarak seçmişlerdir. Havacılık psikolojisinde kayda değer özel bir başka gelişme de 1960’ların sonlarında Heidelberg Koleji’nin havacılık psikolojisini ders müfredatına koymasıyla olmuştur.
Peki dünyada bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde neler oldu? 2016 yılında Psikiyatrist Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç‘ün kaleme aldığı Havacılık ve Uzay Psikolojisi adlı kitap dünyada ve ülkemizde ilgiyle karşılanıp 2017 yılında THY ve İstanbul Üniversitesi iş birliğinde Türkiye’nin ilk ‘Havacılık Psikolojisi Araştırmaları Enstitüsü’nün’ hayata geçirilmesine zemin hazırladı. Bunun yanında Üsküdar Üniversitesi başta olmak üzere çeşitli üniversitelerin düzenlediği eğitimler ve sertifika programları da her geçen gün sayısını artırarak havacılık psikolojisi meraklılarına hizmet etmektedir. Havacılık psikolojisi, her ne kadar ülkemizde daha ilerleyen yıllarda gelişmiş olsa da günden güne gelişen havacılık sektörüyle birlikte önemini arttırmaktadır.
Anlayacağınız bilimi insandan yani psikolojiden ayıramadığımız gibi havacılıktan da ayıramayız. Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler olmaya devam ettiği müddetçe psikoloji de evrimini sürdürmeye ve oluşan yeni alanlara uyum sağlamaya devam edecektir. Sözlerimi Sokrates’in şu sözleriyle tamamlamak isterim: ‘Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz.’ Bu yüzden okumaya ara vermeyin ve özgürlüğünüzün tadını çıkarın.
Kaynaklar:
[1] | Çetingüç, M. (2016). Havacılık ve Uzay Psikolojisi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık |
[2] | Konce ,J.M. (1984). A Brief History of Aviation Psychology: Human Faktor. 26 (5), 499-508. https://doi.org/10.1177%2F001872088402600502 |
[3] | Kılıç, F. (2017). Havacılık Emniyeti Yönetim Sempozyumu. “Olay ve Kazalarda İnsan Faktörü Analizi ve Modellemesi”. |
[4] | https://hupkongre.havacilikpsikolojisi.net |
[5] | D. I. and V. Bryan, “Germanwings could face enormous legal liabilities in the crash that killed 150 people,” 26-Mar-2015. [Çevrimiçi]. Available: https://www.businessinsider.com/r-pilots-actions-may-add-to-germanwings-liability-in-mountain-crash-lawyers-2015-3. [Erişildi: 16-May-2020]. |

Ben Meryem Yılmaz. Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik 2. sınıf öğrencisiyim. Kendi alanım olan psikolojinin hiçbir alandan ayrılamayacağını fark ettim ve bunu havacılık ve uzaya uyarlamak istedim. Psikoloji perspektifinden havacılığa ve uzaya birlikte bakmaya ne dersiniz?